Milli Tarım Projesi hayvancılık alanına da yeni ve faydacı bir yaklaşım modeli getirdi. Projeyle hayvan ve mera ıslahı, hastalık nedeniyle yaşanan kayıpların önüne geçilmesi, milli ırkların desteklenmesi ve benzeri başlıklarla ilgili yenilikler uygulamaya konuldu.
Haber: Ercan AKSOY
Kamera: Ekrem ALACAPUNAR
Fotoğraf: İbrahim BAĞCI
Milli Tarım Projesi hayvancılık alanına da birtakım yenilikler getirdi. Bunlardan en önemlileri milli ırkların desteklenmesi ve geliştirilmesi, hayvan ve mera ıslahı, damızlık üretim merkezleri ve oldukça cazip hale gelen destek ve hibeler.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Hayvancılık Genel Müdür Yardımcısı Burhan Demirok Milli Tarım Projesi'nin sektöre yapacağı katkıları WebTarım TV için değerlendirdi.
Bakanlıkça hazırlanan projenin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım tarafından kamuoyuna açıklanarak 2017 yılından geçerli olmak üzere hayata geçirildiğini belirten Demirok, Türkiye'nin bir tarım ülkesi olduğunu, bu bağlamda hayvancılık açısından da önemli bir paya sahip olunması gerektiği için projede hayvancılığın özel olarak değerlendirildiğini vurguladı.
Demirok,"Türkiye bir tarım ülkesi fakat kaba yem, damızlık hayvan ihtiyacı, hayvan hastalıkları ve ölümleri gibi bazı sorunlarımız var. Bu sorunların hepsini tek tek bu projenin içerisinde değerlendirmek ve çözüme kavuşturmak üzere bir planlama yapmış bulunmaktayız." dedi.
Milli Tarım Projesi'yle hayvancılıkta yerli üretimi destekleme modelinin uygulamaya koyulduğunu ifade eden Demirok, kırmızı et talebini karşılamak için ithalat ihtiyacı doğduğunu, ithalata bağımlılığın ise sürdürülebilir bir husus olmadığını belirtti. İhtiyacın yerli kaynaklarla karşılanması gerektiğini vurgulayan Demirok, Bakanlık olarak bütün bu konuları çözüme kavuşturmak için Milli Tarım Projesi'ni başlattıklarını kaydetti. Burhan Demirok sözlerini şöyle sürdürdü:
"Et ve süt hayvancılığında bizim canlı materyal hariç en büyük girdi kaynağımız, en büyük masrafımız yemleme-besleme harcamalarından ileri geliyor. Meralarımız yeterli fakat kalitesinde eksiklikler var. Dolayısıyla mera ıslahına ihtiyacımız var. Meralar doğal yollardan var olan ve bu şekilde yağışlarla varlığını sürdüren yerler. Bizim hayvancılıktaki en büyük gider kaynağımız yem. Yani yemi işletmemizde ne kadar minimum seviyede kullanırsak kârlılığımız o kadar fazla olacak. Yetiştiricilikte amaç zaten kâr etmek değil mi? Biz burada yerli üretimle birlikte mera hayvancılığının da gelişmesini istiyoruz. Yoğun bir yemlemeyle, üst düzey bir masrafla değil mera hayvancılığıyla maliyetleri düşürüp bir regülasyon bir planlama yapmayı kendimize hedef koyduk."
Hayvancılıkta mera denildiğinde meraların etkin kullanımının anlaşılması gerektiğini yani meralardan daha fazla yararlanılmasını daha fazla hayvan beslenmesini sağlamayı anlamak gerektiğini belirten Demirok, bu kapsamda yetiştiricilerin meraları uygun koşullarda kullanabilmesini sağlamalarına yönelik mevzuat değişikliklerinin söz konusu olduğunu ifade etti. Demirok, "Yetiştiricilik yapan vatandaşları meralardan özellikle ıslah ve geliştirilmesini de şart koşarak yararlandırmayı amaçlıyoruz." dedi.
Demirok, Milli Tarım Projesi ile mera hayvancılığı bölgesi ilan edilen 30 il hakkında da bilgi verdi. Bu 30 ilin meraların yoğun olduğu Doğu ve Güneydoğu'dan Doğu Karadeniz'e kadar alanı kapsayan bölgede bulunduğunu dile getiren Demirok, "Bu iller belirlenirken buralardaki mera varlığı ne, hayvan varlığı ne, yetiştirici kültürü ve altyapısı nasıl, bu alanlardaki iklim verileri ve yağış rejimleri nasıl, bunlar dikkate alındı." şeklinde konuştu.
Mera illeri diye kastedilen illerde ülkemizdeki büyükbaş hayvan varlığının yaklaşık yüzde 37'sinin bulunduğunu kaydeden Demirok, bu illerin ülkemizdeki mera varlığının ise yüzde 56'sına sahip olduğunu vurguladı. Demirok, "Yani et hayvanı olarak kullanılacak hayvanların da, meralarımızın da alan olarak yine çoğu bu bölgede. Burada hayvanlar doğar, 12 aylık olana kadar bulunur, sonra yetiştiriciler bunları satarlar. Daha sonra farklı bölgelerde beslenip kesilecekleri yerlere gönderilirler. Bu 30 ilden diğer illere doğru yoğun bir hayvan hareketi vardır." dedi.
Hayvancılık Genel Müdür Yardımcısı Burhan Demirok mevcut hayvancılık işletmelerinin alt yapılarının iyileştirilmesi ve ölçeğinin büyütülmesiyle ilgili hedeflerini de sıraladı.
Altyapı deyince akla öncelikle ahır ve ağılların geldiğini, belirlenen 30 ilin de içine alındığı GAP, DAP, KOP ve DOKAP diye isimlendirilen bölgesel kalkınma projelerinin mevcut olduğunu belirten Demirok, bu projelerle yüzde 80 hibeyle koç ve teke, çok yoğun olmasa da boğa dağıtımı yaptıklarını belirtti. Demirok, boğaların yalnızca suni tohumlamanın gerçekleştirilemediği bölgelerde dağıtıldığının da altını çizdi.
Halen bir buzağı desteği uygulaması olduğunu hatırlatan Demirok, aşıları yapılmış olan ve 4 ayını tamamlayan buzağılara 350 Türk Lirası destek verildiğini, bu buzağı annesiyle birlikte soy kütüğüne kayıtlıysa rakamın 500 TL'ye, buzağının yerli sperma kullanılarak doğduğu durumlarda da 550 TL'ye yükseldiğini ifade etti. Demirok, bunlara ilaveten belirlenen 30 ilde buzağılara 200 TL daha destek verildiğini ve ödemenin 750 TL'ye çıktığını kaydetti.
Besicilere bir müjde daha
Burhan Demirok besicilere bir de müjde verdi. Mevzuat çalışmaları halen devam eden taslak yasalaştığında 30 ilden birinde hayvancılık yapan bir vatandaşın, yerli olmak kaydıyla alacağı hayvanlara ödeyeceği miktarın yüzde 30'unu Bakanlık karşılayacak. Demirok, hibe edilecek kısmın 20 ila 200 baş arasında değişecek rakamlarla ifade edileceği bilgisini verdi.
Milli Tarım Projesi'yle gerçekleştirilecek yenilikler arasında damızlık gebe düve, damızlık koç-teke, damızlık manda üretim merkezlerinin kurulması, kaz ve hindi yetiştiriciliği geliştirme projesinin hayata geçirilmesi de bulunuyor. Burhan Demirok bu merkezlerin kurulma nedenlerini ve yaptıkları çalışmaları da şöyle açıkladı:
"Bunlara neden ihtiyaç duyuldu? Etçi de sütçü de hayvan yetiştirseniz bunun bir annesinin olması lazım. Annesini yetiştirmeniz için de bir altyapınız işletmeniz olması gerekiyor. Bugün Avrupa'ya baktığınız zaman tüm işletmeler bu çalışmaları belli bir ölçeğin belli bir altyapının üzerinde yürütmekte. Bu proje kapsamında biz öncelikle 30 il belirledik. Son geldiğimiz rakam itibarıyla da 23 il çağrıya çıktı ve onaylandı. 12 ili daha kapsama aldık. Böylece 30 olarak öngörülen il sayısı an itibarıyla 35-36 gibi rakamlara ulaşacak. Buradaki şartımız ise; en az 500 tane damızlık vasfı içeren hayvanı 4-8 ya da 6-8 aylık yaşlarda beslemeye büyütmeye alıyorsunuz, tüm sağlık ve bakım şartlarını yerine getiriyorsunuz, vakti gelince bu hayvanı gebeleştiriyorsunuz, 3-7 aylık gebe olmuş haliyle de satışa sunuyorsunuz. Biz bunun zamanla gelişeceğini düşünüyoruz. Bizim yatırımcılara teklifimiz 500 baş idi. Fakat gelinen noktada bin, bin beş yüz baş olarak başlayacağını bize beyan eden yatırımcılarımız oldu. Bunun ileriki yıllarda daha da katlanarak büyüyeceğini düşünüyoruz. Bu proje çerçevesinde ahır, canlı materyal ve makine yatırımı olarak da yüzde 50 hibe öngörüyoruz. Bu da yatırımcılarımız için cazip bir destek olarak karşımıza çıkıyor. Damızlık gebe düve projesinin mevzuatı çıktı, faaliyete geçti, yatırımcılar davet edildi, sözleşmeler imzalandı ve start verildi. Geçtiğimiz yıl 55 bin adet gebe düve ithal etmişiz. Biz düve merkezlerini kurmakla ilerleyen dönemlerde bu ithalatın da azalma trendine girip daha sonra biteceğini düşünüyoruz.
Koç ve teke üretim istasyonları kurulmasıyla ilgili ise mevzuatın çıkmak üzere olduğunu ve yakın zamanda faaliyete başlanacağını ifade eden Demirok, bunun için öngördükleri il sayısının 26 olduğunu kaydetti.
Burhan Demirok manda üretim merkezleriyle ilgili olarak da şöyle konuştu:
"Bir diğeri ise manda üretim merkezleri. Manda daha önceki yıllarda sayısal olarak özellikle çok üst seviyedeydi. Son dört beş yıldır verilen desteklerle manda sayısı 80-90 binlere düşmüştü. Şu anda 140 binin üzerinde. Mandanın gen kaynağı bizim coğrafyamız. Bunun daha da geliştirilmesi için mandacılığa haiz ve yetiştiriciliğe uygun 11 il seçtik. Mandada destek rakamını ise 150 TL olarak öngördük."
Diğer hayvancılık faaliyetleri olarak adlandırılan arıcılık, kaz yetiştiriciliği, ipekböcekçiliği gibi faaliyetler için de mevzuat hazırlandığını dile getiren Demirok, "Bunlar da nerelerde yoğunsa, nerelerde yetiştiriciliği mümkünse, insanlarımız nerede bu hayvanları yetiştiriyorlarsa bu faaliyetleri geliştirmek için çabamız söz konusu. Mevcut çalışmaların üst seviyede olması için mevzuatını yazdık, Bakanların bilgisi dâhilinde, imzalar tamamlanınca yürürlüğe girecek." dedi.
Embriyo transferine özel önem
Hayvancılık Genel Müdür Yardımcısı Burhan Demirok açıklamasında özel önem verilen embriyo transferi çalışmalarına da değindi. Demirok, Uluslararası Lalahan Hayvancılık Araştırma Enstitüsü'nde geçtiğimiz yıl bir proje başlattıklarını belirtti. Enstitüde DNA analiz ve takip imkânı sağlayan bir laboratuvar kurulduğunu ifade eden Demirok, "Embriyo transferi hem uzmanlık isteyen hem de masraflı bir iş. Hayvancılık Genel Müdürlüğü olarak Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü, Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü ve diğer katılımcılarla, üniversitelerle fikir alışverişinde bulunarak bir çalışma yürütüyoruz. Bu çalışmada sona doğru yaklaşıldı." dedi.
Bakan Çelik şapla mücadelede farkındalık oluşturdu
Burhan Demirok, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik'in Erzurum'da başlattığı Şap Hastalığı ile Mücadele ve Toplu Aşılama Kampanyası ile ilgili de bir değerlendirmede bulundu. Demirok, mevcut durumda zaten şap ve diğer hastalıklarla ilgili mücadelenin aralıksız devam ettiğini, fakat buzağı ölümlerinin istenmeyen oranda olmasından dolayı Bakan Çelik'in konuya bizzat dikkat çekip bu seferberliği başlattığını kaydetti. Demirok, buzağı ölümlerini azaltmak ve sağlıklı hayvan sayısını arttırmak amacıyla başlatılan kampanyada mevcut sistemde yapılan aşılamaya karşı çiftçiler, besiciler ve vatandaşlarda farkındalık uyandırmak istendiğini dile getirdi.
Burhan Demirok ayrıca Trakya'nın şaptan ari bir bölge olduğunu ve Bakan Çelik'in de bu doğrultuda özel bir talimat vererek Türkiye'nin kısım kısım arileştirilmesi için çalışılmasını istediğini ifade etti.
Küçükbaşa olan talebi arttırmalıyız
Hayvancılık Genel Müdür Yardımcısı Demirok, kırmızı et ihtiyacıyla ilgili de dünya genelinde nüfus artış oranlarıyla kırmızı et üretiminin aynı düzeyde olmadığını bu nedenle de talebin karşılanmasında sorunlar yaşandığını söyledi.
Dünyada kırmızı et üretiminin yılda 85-88 milyon ton düzeyinde seyrettiğini ve nüfus artışına göre bu rakamın yüksek oluşuna dikkat çeken Demirok, ülkemizde de benzer bir durumun söz konusu olduğunu vurguladı. Kırmızı et üretiminin her geçen gün arttığını fakat nüfusun ve dolayısıyla kırmızı ete olan talebin daha fazla arttığını dile getiren Demirok açıklamalarını şöyle sürdürdü:
"Kırmızı et üretimimiz örneğin daha önce 900 küsur bin ton, geçtiğimiz yıl 1 milyon 150 bin tondu, şu anda ise 1 milyon 170 bin ton. Bir taraftan nüfus artıyor, bir taraftan kırmızı et üretimi artıyor ama bu artış dünyada olduğu gibi ülkemizde de yeterli miktarda olamıyor. Kişilerin gelir seviyeleri yükseldiği takdirde kırmızı ete olan talep de artıyor. Yani kırmızı ete olan talebin artması talebi karşılayamadığınız zaman fiyat artışı olarak karşınıza çıkıyor. Burada ülkemizin avantajlı bir konumu da var. Bizim kırmızı et açığını kapatmamızın en önemli yollarından bir tanesi küçükbaş hayvancılığın geliştirilmesi. Burada da iki tane kıstas söz konusu. Son altı yedi yıllık verilere baktığımız zaman verim ve kalitede bir artış olduğunu görüyoruz. Fakat bizim tüketime olan talebi de arttırmamız lazım. Bundan otuz, otuz beş yıl önceki kırmızı et tüketim istatistiklerine bakıldığında kırmızı etin içinde küçükbaşın payı yüzde 30'lar civarında. Günümüzde ise bu payın yüzde 9-10'lar seviyesine düştüğünü görüyoruz. Kırmızı et kaynağı olarak yüzde 90 nispetinde sığır cinsi hayvanlar görünüyor. Yani bizim büyükbaştaki bu talebi biraz küçükbaşa doğru yönlendirmemiz veya bir farkındalık oluşturmamız gerekir diye düşünüyorum."
Hayvancılıkta et ve süt üreticiliğinin birbirine bağlı iki unsur olduğunu belirten Demirok, süt üretiminin önemine de vurgu yaptı. Alınan önlemler sayesinde geçtiğimiz yıl dünya genelinde yaşanan süt krizinden ülkemizdeki üreticilerin diğer ülkelerdeki üreticiler kadar etkilenmediklerini vurgulayan Demirok, "Süt hayvanlarından biz ağırlıklı olarak besi materyalleri temin ediyoruz. Sütün para etmediği durumlarda süt hayvancılığı da zarar görüyor. Süt hayvancılığı zarar gördüğünde de et hayvancılığında, et üretilecek materyalde bir azalma söz konusu oluyor. Geçtiğimiz yıl dünyadaki süt krizine rağmen bizim ülkemizdeki süt üreticileri dünyadaki süt üreticileri kadar etkilenmediler." dedi.