Dünya toprak günü öncesinde çok sayıda uzman, akademisyen ve sivil toplum örgütü temsilcisi “Türkiye’nin Su ve Rüzgâr Erozyonu İstatistiklerinin Değerlendirilmesi Çalıştayı”nda bir araya geldi. Ankara’da yapılan toplantıda Web Tarım TV’nin sorularını yanıtlayan Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürü Dr. Ahmet İpek, toprağın, varlığında zenginliği ve refahı ifade ederken yokluğunda ise, çölleşme ve yoksulluğun sebebi olarak karşımıza çıktığını vurguladı.
Haber: Neslihan AKTAŞ
Kamera: Tuncay ÖZDEVECİ
Fotoğraf: İbrahim BAĞCI
Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü’nün Ankara’da düzenlediği “Türkiye’nin Su ve Rüzgâr Erozyonu İstatistiklerinin Değerlendirilmesi Çalıştayı”na; Tarım ve Orman Bakanlığı yetkilileri, akademisyenler kamu kurum ve kuruluşlarından uzmanlar katıldı.
Toplantının açılış konuşmasını yapan Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürü Dr. Ahmet İpek, toprağın oluşumunun binlerce yılda gerçekleştiğini, bu eşsiz hayat kaynağının iklim değişikliğinin de etkisiyle arazi bozulumu, kuraklık, çölleşme, verimlilik kaybı gibi nedenlerle bilinçsizce yok edildiğini vurguladı.
Dr. İpek çölleşmenin halk arasında bilindiğinin aksine arazi bozulması, toprağın verimlilik kaybına uğraması, organik maddesinin azalması demek olduğunu dile getirdi.
Genel müdürlüğün çölleşme ve erozyonla mücadele için yaptığı çalışmaları anlatan İpek, toprağın korunması, tabii kaynakların geliştirilmesi, heyelan, sel ve çığ kontrolü projeleri ile ağaçlandırma, havza rehabilitasyonu gibi faaliyetlerin sürdürülmekte olduğunu ifade etti.
Çölleşme ve erozyonla mücadelede Orman Genel Müdürlüğü ile birlikte çalışarak taşraya ulaştıklarını söyleyen İpek, “Bu çalışmanın sonuçlarına göre her havzada erozyona maruz olan alanlar hangileridir, mera arazisi mi tarım arazisi mi, yoksa orman arazileri mi? bunları havza bazında ortaya çıkarmış olacağız.”
Su erozyonunun önemine dikkat çeken Genel Müdür Ahmet İpek, “Su erozyonu deyince akla toprağın sularla denizlere göllere taşınması geliyor. Aslında öyle değil. 1970’li yıllarda yılda 500 milyon ton toprak denizlere göllere barajlara taşınırken, 2017 yılı sonuçlarına göre 154 milyon tona indirildi. 2023 hedefimiz de bunu yılda 130 milyon tona indirmek. Su erozyonu deyince bilimsel olarak su damlalarıyla birlikte toprağın yer değiştirmesi anlamına geliyor. Toprak göllere denizlere taşınmadıkça, aynı havza içinde kaldıkça bu doğal bir olay.” dedi.
“Toprak varlığıyla zenginliği, yokluğuyla kıtlığı ifade ediyor”
Toplumun her kesimine toprak bilincinin aşılanması gerektiğini vurgulayan İpek, Dünya Toprak Günü’nün çocuklara ve gençlere bu bilinci ulaştırmak için önemli bir fırsat olduğunu belirtti.
İpek, “Toprak çok önemli, her şeyimiz. Tarımda Türkiye’nin güçlü olması için toprağı çok iyi kullanmamız gerekiyor. Çok iyi tarım uygulamaları yapmamız gerekiyor. Ülke olarak da ormanlık alanımızı ülke yüzölçümünün yüzde otuzlarına getirmemiz gerekiyor. Toprak varlığıyla zenginliği, refahı, yokluğuyla kıtlığı açlığı ifade ediyor. Toprağın her karışına sahip çıkmamız gerekiyor. Onu çok iyi değerlendirmemiz gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Türkiye’de su ve rüzgâr erozyonu istatistiklerinin hazırlanması ve bir veri tabanı oluşturulması için uzun zamandır proje üzerinde çalışan akademisyenlerden Prof. Dr. Günay Erpul, elde edilen verilerin tarım ve orman arazilerinin korunmasında önemli rol oynayacağını söyledi.
Yaklaşık 7 yıldır Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü ile birlikte ulusal ölçekte su erozyonu ve rüzgâr erozyonu üzerine çalıştıklarını dile getiren Prof. Dr. Erpul, “Amacımız Türkiye’deki erozyon tehlikesinin model bazlı tahmin edilmesi. Türkiye Cumhuriyeti’nde farklı kurumlar tarafından düzenli olarak toplanılan veri tabanına, veri sistemine dayalı bir tahmin modeli. Üniversitelerin ve araştırmacıların topladığı veri tabanları da bu sisteme dahil edildi. Daha sonra biz bunu ulusal ölçekte bir haritalama sistemi olarak uyguladık. Nerelerde ne tür erozyon sorunumuz var ve bunun şiddeti nedir? Daha çok iklim değişikliği, çölleşme ve ekosistem hizmetleri kapsamında plancı ve ya politika yapıcı nasıl kullanabilir? Sonuçta arazilerimizi topraklarımızı sürdürülebilir olarak nasıl yönetebiliriz? Bu istatistikler bazı tedbirleri almamızı sağlayacak.” şeklinde konuştu.
Toprağın erozyonla kaybedilmesinin geri dönüşü olmayan sonuçları olduğunu anlatan Prof. Dr. Erpul, toprağın tüketilmemesi gereken bir hayat kaynağı olduğunu dile getirdi.
Erozyonun toprak kaynaklarımızın doğrudan taşınmasına sebep olmasından dolayı alınacak tedbirlerin önemine vurgu yapan Erpul şöyle devam etti: “Bu kaynak kolaylıkla kaybedilecek, kaybedildikten sonra da yerine konulabilecek bir kaynak değildir. Bunu biraz daha üretici ölçeğine çektiğinizde parselinden kaybediyor. Bizim bulınduğumuz coğrafyada, kurak ve yarı kurak iklim koşulları altında, bir toprak profili yaklaşık 7 bin ila 10 bin yıl arasında oluştuğunu tahmin ediyoruz. Biz şu anda soframıza gelen gıdanın yüzde 95’ini toprak ekosistem hizmetlerinden elde ediyoruz. Bunu sel ve ya erozyonla kaybettiğiniz zaman bunun yerine getirilip konulması için uzun yıllar beklemeniz gerekiyor.”
çölleşme
erozyon
toprak
sel
heyelan
çem
tarım
orman
ahmet ipek
günay erpul