O güzel sanatlar fakültesi mezunu bir heykeltıraş. Geçim kaygısı ve ailesine düşkünlüğü, onun iyi bir emek ustası olmasına sebep oldu. Heykeltıraş Murat Demirtaş ekmekle değişen hayatında çok mutlu.
Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümünü tamamladıktan sonra geçimini sağlayacak para kazanamayan 42 yaşındaki heykeltıraş Murat Demirtaş, doğal ekmek yapıp satıyor.
Heykeltıraş Murat Demirtaş, devlet memuru eşi ve bir çocuğuyla hayata bakış açısını ve giriştiği hayat mücadelesini anlattı.
Demirtaş, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümünü bitirdikten sonra katıldığı sergilerde yaptığı heykellerden yeterli geliri elde edemediğini anlattı.
Garsonluk gibi işleri de denediğini ancak şu an 6,5 yaşındaki çocuğu dünyaya gelince evde kendi çocuğuna bakma kararı aldığını kaydeden Demirtaş, "Çocuğumuzu ebeveynleri olarak kendimiz yetiştirmek istedik. Bu onun ruhsal gelişimi için çok önemli bir karardı. Böylece hayata 'ev beyi' olarak başlamış oldum." dedi.
Oğulları Eren dünyaya gelince organik yaşama konusunda eskisine göre çok daha dikkatli olduklarını dile getiren Demirtaş, şöyle devam etti:
"Çocuğumuza en sağlıklı ekmeği yedirmek istiyorduk. Böylece evde ekmek yapma konusunda çalışmalara başladım. İlk 1,5 sene sürekli deneme yanılma yöntemiyle ekmek yaptım fakat son 3 senedir bu işi neredeyse profesyonel olarak yaptığımı söyleyebilirim. İlk günden bu yana yaptığım her şeyi not ettim. Hangi unu, ne kadar miktarda, ne kadar su ile ve ne kadar tuz kullanarak ekmek yaptığımı ve çıkan sonucu anbean not ettim. Böylece hem kendimi test ediyor hem de bu işi daha profesyonel yapmak için kendime göre bazı aşamalardan geçiyordum. Artık evlerine ziyarete gittiğimiz tüm yakınlarımıza yaptığım ekmeklerden hediye olarak götürür duruma geldik. Yakın bir arkadaşım 'Sen çok güzel ekmek yapıyorsun. Eğer devam edeceksen ben her hafta senden 3 ekmek alırım' diyerek beni teşvik etti ve ben de artık güzel olduğuna inandığım ekmeğimi başka insanlarla paylaşmaya karar verdim. Son 3 senedir ekmek yapıyorum çocuk bakıyorum, ev babasıyım, ev beyiyim. Artık evimiz haricinde 50 tane daha eve giriyoruz."
Ailece doğal beslendiklerini söyleyen Demirtaş, meyve sebze ve diğer gıda ürünlerinin tamamını zaman içinde tanıştığı ve gidip yerinde görerek emin olduğu üreticilerden temin ettiklerini belirterek, "Her hafta ya da iki haftada bir Afyonkarahisar’daki bir çiftlikten 12 kiloluk bir kutu sipariş ediyoruz. Mevsimine göre kutudan patlıcan, havuç, portakal, elma, pırasa gibi ürünler çıkıyor. Kutuyu açana kadar o hafta ne yiyeceğimizi biz de bilmiyoruz, sürpriz oluyor. Mevsimi olmayan hiçbir ürün gönderilmiyor, biz de tüketmiyoruz. Yaptığım ekmeğin buğdayını ve tuzunu 6 senedir Çankırı’da bir üreticiden alıyorum. Yerel üreticiler kazanırsa atalık buğday yaşamaya devam eder, dolayısıyla kendi ürettiğimiz ve sağlıklı olan, sürdürülebilir gıda zincirine de katkıda bulunmuş oluruz. Siz üreticinize güvenir ve desteklerseniz ekolojik ve atalık olan buğdaylar, tohumlar devam eder." diye konuştu.
"Hayatımızda birçok alanda takas yöntemini kullanıyoruz"
Demirtaş, alışverişlerde takas yöntemini bir yaşam felsefesi olarak benimsediklerini dile getirdi. Birçok alışverişi takasla gerçekleştirdiğini anlatan Demirtaş, "Bir arkadaşım iş yerine yeni ürünler almıştı. Kullanmadığını düşündüğüm hamur yoğurma makinesini alarak test etmek için eve götürdüm. Kullanışlı olduğunu görünce arkadaşıma takas teklifinde bulundum. Yoğurma makinesi karşılığında ona 3 ay boyunca ücretsiz ekmek yapacaktım. Teklifi kabul etti ve böylece eskisine göre ekmeklerimi daha rahat yapmaya başladım. Eren, piyano kursuna gidiyor, buradaki öğretmeni ile de takas anlaşmamız var. Kurs ücretinin bir kısmını ekmekle ödüyoruz. Böylece hem öğretmen ekmeğimizden faydalanmış oluyor hem de biz daha az para ödüyoruz." diye konuştu.
Evdeki imkanların kısıtlı olması sebebiyle alternatif yollar aramaya başladığını dile getiren Demirtaş, "Ekmeklerimi duyan bir kafe sahibi teklifte bulundu. Kafe sahibi 'Ya bize öğret ya da bizim için yap' deyince teklifi değerlendirmeye karar verdim. Son 4 aydır Kadıköy’de bir kafenin ekşi mayalı tam buğday ekmeklerini yapıyorum. Karşılığında mutfaklarını ve malzemelerini kullanıyorum. Onların ihtiyacı kadar yaptıktan sonra kendi siparişlerimi de yaparak çıkıp dağıtıyorum." dedi.
"Hastalıklarının düzeldiğini söyleyenler var"
Düzenli olarak ekmek verdiği bazı insanların hastalıklarının düzeldiğini söylediklerini belirten Demirtaş "Ürettiğim ekmeği yemeye başladıktan sonra şeker hastalığının iyiye gittiğini söyleyenler var. Hastalıklarının düzeldiğini söyleyenler var. İnsanların ilaç kullanımlarını azalttıklarını söylemeleri beni çok mutlu ediyor, Çünkü hiç katkısız bir gıda yapıyoruz. Dünyanın en güzel, dünyanın en temiz ekmeğini yeyip satıyorum." ifadelerini kullandı.
"Büyümek istemiyorum"
Türkiye’nin hemen her yerinden sipariş aldığını belirten Murat Demirtaş, şöyle devam etti:
"Ankara'dan, Antalya'dan, İzmir'den, Çanakkale'den, Rize'den ve Van'dan ekmek isteyenlere ekmek göndermedim. Çünkü böyle olursa ben daha fazla ekmek üretmek zorunda kalacağım. Belki adet fazla olursa, kargo firması sırf ekmek için fazladan bir araç almak zorunda kalacak ve bu da o araç yüzünden karbon salınımı artacak. Dolayısıyla ekolojik dengeye zarar vermiş olacağım. Bu yüzden ben büyümek istemiyorum. Evet para kazanmam gerekiyor ama bunu ekolojik dengeyi bozmadan yapmayı istiyorum, yerel olmak iyidir ve ben elimden geldiğince yerel kalmak istiyorum."
Eskiden çiftçi, değirmen ve fırının yan yana olduğunu ancak kentleşmeyle bu birlikteliğin kaybolduğunu aktaran Murat Demirtaş "Keşke yakınımızda bir çiftçi olsa ben de yakınındaki fırıncı olabilsem" diyerek gönlündeki işi ve gelecek hayalini paylaştı.
Demirtaş, sözlerini "Derdim para kazanmak değil, ekolojik dengeyi bozmamak. Ben hazırladığım ekmekleri yürüyerek dağıtıyorum, arabaya binmiyorum, asansöre binmiyorum, mümkün olduğunca toplu taşıma kullanıyorum ve kargo kullanmıyorum. Ben ekoloji için iyi bir şey yapıyorum." diye tamamladı.