Toprak ve Su Kaynakları Araştırmaları Daire Başkanı Dr. Bülent Sönmez, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı olarak çölleşmeyi kontrol altında tuttuklarını bildirdi. Sönmez, Bakanlığın ''Ulusal Çölleşmeyle Eylem Planı'' olduğunu söyledi.
Haber: Ayşe Gül ULUCAN ŞAHİN
Fotoğraf: İbrahim BAĞCI
Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü Toprak ve Su Kaynakları Araştırmaları Daire Başkanı Dr. Bülent Sönmez,çölleşmenin, iklim değişikliğinin yanı sıra insan faaliyetlerinden de ortaya çıkan bir durum olduğunu belirtti.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının çölleşme konusunda AR-GE çalışmalarına hız verdiğini belirten Sönmez, son yıllarda kuraklığa dayanıklı 18 adet ekmeklik buğday çeşidinin geliştirildiğini anlattı.
“Bakanlığımızın “Ulusal Çölleşmeyle Eylem Planı” var. Bu planın içerisinde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ana hizmet birimleriyle yer alıyor” diyen Sönmez, 38 adet eylemden Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın sorumlu olduğunu dile getirdi. Sönmez, bu eylemlerin içerisinde kurumsal kapasitenin geliştirilmesi, eğitimlerin yapılması, toprak, su, biyolojik çeşitlilik, bitkilerle ilgili veri setlerinin bilgi sistemlerinin kurulması, uluslararası eşgüdümün sağlanması gibi hususları bir fiil Bakanlık olarak gerçekleştirdiklerini kaydetti.
Kuraklık ve çölleşmeye bağlı olarak biyolojik çeşitliliğin etkilendiğini ve korunması gerektiğini kaydeden Bülent Sönmez, Ankara’da dünyanın 3. Büyük Tohum Gen Bankası kurulduğunu hatırlattı. Sönmez, “Kuraklık ve çölleşmeyle mücadele kapsamında önemli bir adım. Bütün bu çalışmaları da hızlandırmak için ayrıca biyoteknoloji araştırma devreye alındı. Zamandan kazanmak ve bir an önce uygun çeşitlerin geliştirilerek çiftçiyle tanıştırılması için” şeklinde konuştu.
Topraktaki rutubetin korunması önemli
Toprak ve Su Kaynakları Araştırmaları Daire Başkanı Sönmez, “Toprak rutubetinin korunması çalışmalarını AR-GE ve uygulama çalışmaları olarak 2’ye ayırabiliriz. AR-GE çalışmalarında özellikle toprak rutubetini muhafaza etmeye yönelik koruyucu toprak işlemeyle ilgili araştırma projeleri yürütüyoruz” dedi. Sönmez, bunun temel amacının, toprakta mümkün olduğunca rutubeti yerinde muhafaza edebilmek, topraktaki bitki örtüsünü –anıza ekim de buna dahil olmak üzere- muhafaza ederek topraktaki suyun buharlaşmayla kaybını önlemek olduğunu söyledi.
Sönmez, “Aynı zamanda toprak işlemeyi mümkün olduğunca azaltmak suretiyle topraktaki organik maddeyi korumuş oluyoruz” ifadesine yer verdi.
Sönmez, şunları söyledi:“Ayrıca su hasadı projelerimiz var. (Su hasadı, geniş toplanma alanlarından gelen ve yüzey akış şeklinde yoğunlaşan yağmurun daha küçük alanlarda kullanılması süreci) Doğu Anadolu’da, Güneydoğu Anadolu’da, Akdeniz Bölgesi’nde, İç Anadolu Bölgesi’nde, hatta Karadeniz Bölgesi’nde, Ege Bölgesi’nde su hasadına yönelik araştırma projeleri yürütüyoruz. Değişik bitkilerde farklı yöntemlerle. Bunlardaki temel amaç, toprakta yeterli miktarda suyun depolanmasını sağlamak. Su olmadığı zaman, su kısıtı yaşandığı zaman bunun yararlı olduğunu görüyoruz. Bu çalışmaların sonuçlarını da yine uygulama birimlerine aktarıyoruz.”
“Türkiye toprakları zengin değil”
Bülent Sönmez, şöyle devam etti: “Türkiye toprakları verimlilik açısından değerlendirildiği zaman çok zengin değil. Türkiye topraklarının özellikle de tarımsal üretim açısından etkin bir gübreleme programına göre yönetilmesi lazım. Kimyasal gübrelerin de doğru zamanda, doğru miktarda, doğru şekilde kullanılması öne çıkıyor. Toprak analizine göre gübre uygulamak önemli. Toprak analizine göre gübre uygulaması yapılmadığı takdirde aşırı gübre uygulandığında özellikle de azotlu gübrelerde azotlu gübrenin kaybı söz konusu olabilmekte. Bu kayıp da topraktan yer altı suyuna karışmakta. Yer altı suyu da yeri geldiğinde sulamada ve hatta içme suyu kaynağı olarak kullanılan kaynaklar. İnsan sağlığı, hayvan sağlığı hatta toprak sağlığı açısından kimyasal gübrelerin etkin ama doğru bir şekilde kullanılması gerekmekte.”
“Tarım topraklarının yüzde 75’inde erozyon problemi var”
Erozyonun son derece önemli bir problem olduğunu kaydeden Sönmez, Türkiye’deki tarım alanlarının yaklaşık 20 milyon hektarında yani yüzde 75’inde su ve rüzgar erozyon problemi olduğunu belirtti. İç Anadolu Bölgesi’nin su ve rüzgar erozyonu açısından çok riskli olduğunu bildiren Sönmez, “Erozyona açık alanların yüzde 66’sı Konya ilinde İç Anadolu Bölgesi’nde bulunmakta. Türkiye topraklarında her yıl su erozyonu açısından baktığımızda 150 milyon ton sediment taşınıyor. Bunun anlamı su kalitesinin de bozulma göstereceği şeklindedir. Erozyonla taşınan toprak ve diğer etmenler suyun kalitesini etkilemekte, suyun bu anlamda kullanabilme noktasında yarayışlılığını azaltmaktadır. Bir taraftan da verimli topraklarımız kaybolmaktadır” değerlendirmesinde bulundu.
İklim değişikliğinin de toprak kayıplarını etkilediğini vurgulayan Sönmez, “En başta sıcaklığın yükselmesi, buharlaşmanın artmasıyla suyun mevcudiyeti azalıyor. İklim değişikliği küresel ısınma anlamında su kaynakları yarayışlılığı açısından ciddi bir faktör” dedi.
“GAP ve KOP Projeleri sulu tarımı teşvik ediyor”
GAP ve KOP projelerinin son derece önemli projeler olduğunu söyleyen Sönmez, “İkisi de tarımda özellikle sulamayla bağlantısı olan projeler. GAP bölgesindeki projelerde su ne kadar fazla olursa olsun suyun etkin kullanımı ve doğru kullanılması önemli. GAP bölgesindeki çalışmalar doğrudan tarımda verimliliği etkiliyor. Sulu tarımı teşvik ediyor. Sulu tarımla birlikte ona göre gübre kullanımı söz konusu olacak. Sulu tarımın getirdiği de çok ciddi bir verim artışı söz konusu” vurgusu yaptı.
KOP Bölgesi’nde 2011-2015 dönemi içerisinde basınçlı sulama sistemlerine geçişin özendirildiğini ifade eden Sönmez, “Bu teşvikler ile 85 bin hektar alan KOP Bölgesi’nde suyla buluşturulmuş. Basınçlı sulama sistemlerinin kullanılması aynı zamanda 150 milyon metreküp su tasarrufunu sağlamış” dedi.