Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) Yönetim Kurulu Başkanı Yıldıray Gençer, hibritin doğal olduğunu, hibrit ürünlerin tüketilmesinde bir sorun olmadığını, buğdayın ise kromozomuyla oynanması gibi bir durumun asla söz konusu olmadığını söyledi.
Haber: Ercan AKSOY
Kamera: Ümit YILDIRIM
Kurgu: Neslihan AKTAŞ Fotoğraf: İbrahim BAĞCI
Türkiye Tohumcular Birliği yönetimi GDO’lu tohumlar, hibrit ürünler ve buğday hakkındaki olumsuz iddialara yanıt vermek için bir basın toplantısı düzenledi.
Ankara’da bir otelde yapılan toplantıya Türkiye Tohumcular Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Yıldıray Gençer’in yanı sıra TÜRKTOB Yönetim Kurulu Üyesi ve Bitki Islahçıları Alt Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Vehbi Eser, Selçuk Üniversitesi Sarayönü Meslek Yüksekokulu Öğretim Üyesi Prof. Dr. Seyit Ahmet Bağcı ve Hacettepe Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamit Köksel katıldı.
Toplantıda, başta Prof. Dr. Canan Karatay ve Dr. Ümit Aktaş olmak üzere bazı uzmanların iddiaları hakkında da açıklamalar yapıldı.
Sektörü temsil eden tek sivil toplum örgütü olduklarını belirten Türkiye Tohumcular Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Yıldıray Gençer, Türkiye’de 1985’li yıllarda 3 tohumculuk firması varken bu sayının günümüzde 750’yi bulduğunu belirtti. Ülkemizde tohumculuk sektörünün her geçen gün geliştiğini ifade eden Gençer, yapılan ıslah çalışmalarıyla insanlığın geleceğinin garanti altına alındığını kaydetti.
“2002 yılında 145 bin ton olan sertifikalı tohumluk üretimimiz bugün 900 bin tona ulaştı” diyen Gençer, sertifikalı tohumun birim alandan alınacak ürünün verimi, sağlığı ve kalitesi açısından çok önemli bir yere sahip olduğunu söyledi.
GDO ülkemizde yok
Hibrit ve GDO’nun ülkemizde sık sık birbirine karıştırıldığını ve yapılan olumsuz değerlendirmeleri samimi bulmadığını dile getiren Gençer, buğday ve özellikle de GDO konusunda yanlış bilinenlere dikkat çekti:
“Buğday, Türk toplumunun olmazsa olmazıdır. 8 bin yıl önce kültüre alınmış bir bitkinin, Anadolu’da tüm insanların neredeyse olmazsa olmazı ekmeğin üzerinden siyaset yapılması, reyting çalışmaları ve rant kazanılması için bazı kişilerin bu konuya ekmeği dahil etmesi biz tohumculuk sektörü ve tarım sektörünü üzen bir konu. Hibrit ve GDO maalesef ülkemizde birbirine karıştırılıyor. GDO bizim ülkemizde çalışması olmayan, üretimi olmayan, ülkemize girişi yasak olan bir konu. Samimi olan kimse GDO konusunu böyle vermemeli. GDO ile ilgili birisi bir şey söylüyorsa ya bilmediğinden ya da art niyetli olduğundan konuşuyordur.”
Tohum ıslah çalışmalarına da değinen Gençer, önemli bir ayrıntının da altını çizerek vatandaşları uyardı. Islah çalışmalarının insanlığın geleceğinin garanti alınmasını sağladığını belirten Gençer, bu çalışmaların zararlı değil faydalı olduğunu söyledi. Islahın tohumlardaki hastalıkların ve yetişme sorunlarının önüne geçtiğini dile getiren Gençer, pazarda markette görülen çeşitli şekillerdeki meyve ve sebzelerin herhangi bir tehlike içermediğini, ıslah çalışmaları neticesinde ortaya çıkan ürünler olduğunu ifade etti.
Sebze ve meyvelerin tatları eskisi gibi değil mi?
Yıldıray Gençer, halk arasında sık sık gündeme gelen sebze ve meyvelerin tatlarının eskisi gibi olmadığı konusuna da açıklık getirdi. Dünyada kısıtlı kaynaklarla ve özellikle sınırlı tarım arazileriyle milyarlarca insanı beslemek için çaba sarf edildiğini söyleyen Gençer “Bu nedenle birtakım ürünler mevsimi dışında yetiştiriliyor. Her ürün kendi sezonunda büyümüyor. Eskiden seralar yoktu, şimdi seralarda ürün yetiştiriliyor. Dolayısıyla yaza özgü, yazın yetişen bir ürün kışın serada yetiştirildiğinde toprağın içindeki mikro elementleri, besin maddelerini yazın alabildiği gibi alamıyor. Üstelik güneş ışığından da yaz günlerindeki gibi faydalanamıyor. Bu sebeplerden ötürü tat ve aroma aynı olmayabiliyor.” dedi.
Gençer, günümüzde ürünlerin uzak mesafelere taşınma ihtiyacından dolayı raf ömürlerinin dayanıklı olarak üretilmeleri gerektiğinden dolayı dayanıklılık genleri aşılandığını ve bunların da tatlarında farklılık oluşturabileceğini ifade etti.
İsrail’den tohum alınması konusuna da değinen Yıldıray Gençer, toplam tohum ithalatında İsrail’den alınanların oranının yalnızca yüzde 6 olduğunu belirtti.
Türkiye Tohumcular Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Gençer, Kardiyolog Prof. Dr. Canan Karatay ve Fitoterapist Dr. Ümit Aktaş’ı da eleştirdi. Gençer, asıl uzmanlık alanları dışındaki konularda yorum yapan ve vatandaşları yanlış yönlendiren bu kişilere itibar edilmemesi gerektiğini vurguladı.
İnsanlar genetiğine uygun olarak beslenmeli
Türkiye Tohumcular Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Vehbi Eser ise buğday gibi çok önemli bir ürünün karalanmaya çalışılmasını eleştirdi. “Ekmeğimizle oynanıyor” diyen Dr. Eser, “İddiaları ortaya atanların birisi ABD, diğeri de Çin eğitimli. Beslenme alışkanlıklarımız değiştirilmeye çalışılıyor.” dedi. Eser, buğday ıslahıyla ilgili olarak ise ıslah çalışmalarının yeni olmadığını Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte 1925’lerde hububat ıslah istasyonları adıyla bu faaliyetlerin başladığını ifade etti.
Dr. Vehbi Eser insanların genetik yapılarına uygun olarak beslenmeleri gerektiğine de dikkat çekerek “Mesela Meksikalıyı mısırla Çinliyi buğdayla besleyemezsiniz. Türkleri buğday dışında başka bir şeyle beslerseniz sorunlar ortaya çıkar. Her insanın ihtiyacı olan gıdalar yaşadıkları coğrafi bölgede bulunuyor. Bunun dışına çıkar ve ana ürünleri değiştirirseniz sağlık problemlerinin ortaya çıkması kaçınılmazdır” dedi.
“Bizim buğday tohumluğu üretimimiz 500 bin tonlara ulaşmış durumda.” diyen Eser, Türkiye’nin mevcut nüfusunu daha kaliteli besleyebilmesi için buğday üretimini her yıl yüzde 1 arttırmak zorunda olduğunun da altını çizdi.
Buğdayın kromozomu 14, 28, 42
Özellikle buğdayın kromozomuyla ilgili tartışmalara değinen Selçuk Üniversitesi Sarayönü Meslek Yüksekokulu Öğretim Üyesi Prof. Dr. Seyit Ahmet Bağcı da kamuoyunda bu konuda büyük bir bilgi kirliliği yaşandığını belirtti. Prof. Dr. Bağcı, “İnsandaki kromozom nasıl değişmediyse buğdaydaki kromozom da değişmemiştir. Buğdayın kromozomu 14, 28 ve 42’dir. Kullandığımız ekmeklik buğdayın kromozom sayısı 42’dir. Buğdayın kromozom sayısı bitki ıslahçıları tarafından çalışılarak arttırılmamış tam tersine buğdayın iki akrabası tahıl türüyle doğada kendiliğinden melezlenerek sırasıyla bizim şimdi makarnalıkta kullandığımız 28 kromozomlu ve ekmeklik olarak kullandığımız 42 kromozomlu buğdaylar ortaya çıkmıştır.” dedi.
Buğday ürünlerinin kilo yaptığı ve obeziteye neden olduğu konusundaki iddiaları da yanıtlayan Bağcı, Amerika’nın buğday ürünleri tüketiminde Türkiye’nin çok altında olmasına rağmen beden kitle endeksinde Türkiye’nin çok üstünde olduğunu dolayısıyla bu ürünlerin obeziteye neden oluyor diye suçlanmasının doğru olmadığını kaydetti. Prof. Dr. Seyit Ahmet Bağcı şeker hastalığının buğdayla ilgisi olmadığını, genetik bir rahatsızlık olduğunu dile getirdi.
Hacettepe Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamit Köksel de çölyak hastalığının buğdayın içindeki maddelerden dolayı artışa geçtiği söylentisinin asılsız olduğunu ifade ederek “Bu hastalıktaki artış normal seyrindedir, ciddi bir artış yok. Buğdayı suçlamak acımasızlıktır” dedi. Prof. Dr. Köksel son zamanlarda yaygınlaşmaya başlayan karbonhidrat diyeti konusundaki yanlışlara da değinerek aşırı et tüketiminin böbreklere zarar verdiğini belirtti. Şekerin solunum ile parçalandığında karbondioksit ve suya kadar parçalandığını, böbreklere yük binmediğini ama et ürünlerinin mutlaka böbreklerden süzüldüğünü, çok fazla su alarak üreye dönüştürüp atılabileceğini, su yeteri kadar tüketilmediğinde ciddi böbrek harabiyeti olacağını söyledi. Köksel, Amerika’da 6 ay boyunca karbonhidrat diyeti yapanlarda ciddi böbrek harabiyeti görüldüğünü ve o diyetlerden büyük ölçüde vazgeçildiğini sözlerine ekledi. Prof. Dr. Köksel “Tanrının verdiği bütün yiyecek ve içeceklerden dengeli biçimde tüketmemiz gerekir” dedi.
TÜRKTOB Yönetim Kurulu Başkanı Gençer ve beraberindeki heyet, basın toplantısının ardından TÜRKTOB tarafından düzenlenen geleneksel iftar programına katıldı.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşarı Dr. Nusret Yazıcı, Müsteşar Yardımcısı Dr. Nihat Pakdil, Personel Genel Müdürü Nizamettin Ekinci, Bitkisel Üretim Genel Müdür Yardımcısı Muhsin Temel, Müsteşar Yardımcısı Vekili Dr. Durali Koçak ve Bakanlık yetkilileri de iftar davetine katılanlar arasındaydı.
Türkiye kendi tohumunu üreten ve ihraç eden bir ülke oldu
Dr. Nusret Yazıcı TÜRKTOB’un geleneksel iftar yemeğinde yaptığı konuşmada gıda güvenliğinin, üretim alanlarının kısıtlanmasının, gelişen ve kalabalıklaşan dünyanın beslenme ihtiyaçlarının tohum ve tohumculuğun önemini her geçen gün arttırdığını belirtti.
“Bugün dünyada sertifikalı tohum nasıl üretiliyorsa ülkemizde de öyle üretilmektedir.” diyen Yazıcı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının tohumculuk sektörünün sorunlarını çözmek ve önünü açmak için her zaman destekte bulunduğunu ve bu desteği sürdüreceğini belirtti.
Yazıcı sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu doğrultuda tohumculuk sektörünün ihtiyacı olan kanunlar çıkarılarak yürürlüğe konulmuştur. Son on beş yılda dördü tohumculuk sektörünü yakından ilgilendiren 16 kanun yürürlüğe konulmuştur. Kamuya ait sertifikasyon ve test merkezi sayısı dörtten yediye çıkarılmıştır. Diğer taraftan son yıllarda uygulanan yapısal dönüşüm politikaları ve desteklemeler ile tohum üretim ve ihracatında büyük artışlar sağlanmıştır.”
Türkiye’nin bu çalışmalar sayesinde kendi tohumunu üreten ve ihraç eden bir ülke konumuna ulaştığını belirten Yazıcı, ülkemizdeki sertifikalı tohum üretiminin 2002 yılında 145 bin ton iken 2015 yılında yüzde 517’lik artışla 896 bin tona yükseldiğini kaydetti. Yazıcı, aynı dönemde ihracatın ise yüzde 493’lük artışla 103 milyon dolarlar seviyesine geldiğini ifade etti.
Bakanlık Müsteşarı Dr. Nusret Yazıcı tohumculukta 2023 yılı hedefini ise sertifikalı tohum üretimini 1,3 milyon tona, tohumluk ihracatını da 500 milyon dolara ulaştırmak olarak açıkladı.